20 Aralık 2012 Perşembe

EVLENECEKLERE BABA NASİHATI

 
 
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyesi

  Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.

 

  “Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana” demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş… Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.

 

  ... Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu.

 

  Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş. Sonra oğluna dönüp sormuş: “Ne görüyorsun?”

 

  Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış.

 

  “Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.

 

  Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış.

 

  Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.. ”

 

  Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:

 

  “Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır.

 

  Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.

 

  Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.

 

  Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.

 

  Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.

 

  “Asıl ders bu değil!” dedi baba. Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi.

 

  “Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak…

 

  İkisinde de bir tat yok ” Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. “İçmek istersin herhalde” dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.

 

  “Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi…

 

  Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar.”

 



1 Ekim 2012 Pazartesi

Sarı Öküz Hikâyesi

Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş. Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.





Topal Aslan, öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:



’Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım.’

...



Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış. Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler:



’Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim.’



Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk’u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahaleye ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.



Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.



Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı Öküz'ü hiç vermeyecektik".

20 Temmuz 2012 Cuma

3 NASİHAT

Yıllar once, çok uzaklarda bir adam varmis. Bu adam
çalismak
amaci ile çok uzaklara gitmis ve yıllarca çalismis. Sonunda
memleketine
dönme zamanı gelmis. Bu çalisma sürecinde toplam 3000 akçe
biriktirmis
ve evinin yolunu tutmus. Evine dogru giderken yolu büyük bir
sehirden geçmis.
Yolda yürürken köse basinda birisi "Bir nasihat bin akçe, bir
nasihat
bin akçe" diye bagiriyormus. Adam düsünmüs: 'Nasil olur, bir
nasihati bin
akçeye satarlar, ben yıllarca çalistim ve sadece 3000 akçe
biriktirdim' Bu ise
pek akli ermemiş ama merak iste. Duramamis ve adama bin akçe vererek
o
nasihati satin almis. Nasihat " KADERDE NE VAR ISE O CIKAR" ve
yoluna devam etmis...
Ilerde yine köse basinda baska bir adam bagiriyormus "bir nasihat
bin akçe" diye.
Adam yine dayanamamis bin akçe de o adama vermis ve ikinci nasihatı
da satin almıs.
İkinci nasihat da: GONUL KIMI SEVERSE GUZEL ODUR"
Son kalan bin akçesi ile de yoluna devam etmis. Tam sehrin cikisinda
yine köse basinda
bir adam bir nasihati bin akçeye satiyor. Adam bir parasina bakmis,
bir de nasihati satan
sahsa, dayanamamis ve kalan son akçesiyle de o nasihati satin almis.
Son nasihatte:
"HIC BIR IS ACELEYE GELMEZ".
Parasız yoluna devam etmiş.Sehrin çikisinda büyük bir topluluk ile
karsılasmis. Topluluk
telas içindeymis. Yaklasmis ve oradakilerden birine neler oldugunu
sormus. Oradan birisi
aciklamis, demis ki : Burada sehrin tüm su ihtiyacini karsilayan bir
kuyu var, ama kuyunun
içinde de canavar var. Canavar suyu tutmus, göndermiyor. Asagiya kim
indiyse bir türlü
çıkamadı. Simdi herkes korkuyor asagi inmeye".
Adam dusunmus ve ilk satın aldıgi nasihat aklina gelmis. "Kaderde ne
var ise o çıkar" asagi
inmeye karar vermis. Aslinda bu nasihatleri herkes bilir ama
uygulayabilmemiz için belli
bir bedel ödememiz gerekiyor. Inince canavar hemen yakalamis ve
yerine götürmüs. Demis ki:
"Buraya gelenlerin hepsine bir soru sordum ve bilemediler. Eger sen
bilirsen seni serbest
birakirim." Bir dizine sarisin ve dünya güzeli bir kadin, diger
dizine de kurbaga koymus ve
"söyle bakalım hangisi güzel?" demis. Adam dusunurken aklina ikinci
aldıgi nasihat gelmis
ve "gönül kimi severse güzel odur" demis. Bu cevap canavarin çok
hosuna gitmis. Zira
canavar, kurbaganin gözlerine asikmis. Adami salmis ve suyu
bırakmis. Almislar krala
götürmüsler ve agirliginca altın vermisler.
Sonrasinda yoluna devam etmis ve nihayet evine varmis. Evinin
camindan içeri bakmis.
Bir de ne görsün; karisi genç biri ile diz dize oturuyor. Hemen
kilicini çekmis ve tam içeri
girerken üçüncü nasihat aklına gelmis "Hiçbir is aceleye gelmez".
Kilicini kinina koymus
ve içeri girmis. Hos besten sonra karisina o genci sormus. Kadın da:
"bey sen gittiginde
ben hamileydim ve bir oglumuz oldu. Bu genç senin oglun" demis.